Kapitülasyonların Sürekli Hale Gelmesi Osmanlı’yı Nasıl Etkilemiştir?
Osmanlı İmparatorluğu’nun tarihine baktığınızda, genelde hep büyük zaferler, saray entrikaları ve imparatorlukların çöküşünü görürsünüz. Ama gelin biraz daha derine inelim, hatta belki biraz da mizahi bir bakış açısıyla… Osmanlı’nın son dönemlerinde yaşanan kapitülasyonların sürekli hale gelmesinin, aslında ne kadar büyük etkiler yarattığını konuşalım. Ama tabii, bu yazıyı yazarken kafamda “Hay Allah, ben bu konuya nasıl gireceğim?” diyen iç sesimi susturmaya çalışarak yazıyorum. Evet, bazen çok düşünmek de zor iş…
Kapitülasyon Ne Demekti Yani?
Hadi önce “kapitülasyon” lafını açıklayalım. Lütfen, çok kasvetli bir tarih kitabı gibi başlamayalım, hepimiz insanız, değil mi?
Kapitülasyon, kısacası, bir ülkenin başka bir ülkeye ekonomik, ticari ya da siyasi alanda özel imtiyazlar tanıması demek. Osmanlı da Batılı devletlere bu imtiyazları tanıdı. Hani bazı insanlar vardır, ne olur ne olmaz diye herkese “hadi ben sana da bir şey vereyim, bak biz çok iyi arkadaş olalım, belki işimize yarar” derler ya, işte Osmanlı da bir bakıma bunu yapıyordu Batılı ülkelere. Ama, batılılar da “Yok, sağ ol Osmanlı abi, biz her türlü işimizi görürüz” diyip, Osmanlı’yı iyice sıkıştırmaya başladılar.
Sürekli Hale Gelmesi Ne Demek?
Şimdi burada önemli olan nokta şu: Kapitülasyonlar başlangıçta birkaç yıllık anlaşmalarla verilmişken, zamanla “sürekli hale gelmesi” durumu ortaya çıktı. Yani, Batılı ülkeler, Osmanlı topraklarında iş yaparken çok daha fazla avantaj sağlamaya başladılar. Bir bakıma Osmanlı ekonomisini “cool” bir şekilde dışarıya satmaya başladılar. Tabii, Osmanlı da kendini çok kasmadan bu durumu kabullenmişti. Ne de olsa bir şekilde büyük güçtü, değil mi? Ama her şeyin bir sınırı vardır…
Osmanlı’ya Etkisi: Nasıl Bir Etki?
Şimdi asıl önemli kısmı geliyoruz. Kapitülasyonların sürekli hale gelmesi, Osmanlı’yı ne kadar etkiledi? Hadi, biraz da mizahi bir bakış açısıyla bakalım. Çünkü ben de İzmirli genç olarak, bazen “Yahu, bu işler böyle gitmez!” diye düşünüyorum. Ama işte, düşünmek bir yerden sonra kafa karıştırıcı hale gelince insanın, insanlık adına her şey de bozuluyor.
Osmanlı’daki tüccarların ve esnafın durumu gerçekten fena halde zorlaştı. Hani bazen şöyle düşünürsünüz ya, “Ya ben bu işler için bir ücret alıyordum, ama şimdi başkalarına daha iyi fırsatlar sunuluyor ve ben mi kaybediyorum?” İşte o hesap Osmanlı esnafı ve tüccarı için yapılmıştı. Hem de çok erken.
Bununla birlikte, Osmanlı’nın bütçesi dışa bağımlı hale geldi. Hem ekonomik hem de ticari bağımsızlık, bir hayli zedelendi. Hadi, siz buna Osmanlı’nın ekonomik “selfie”sine yaptıkları ilk “çirkin filtre” diyebilirsiniz. Tabii, Batılıların da bu fırsatları değerlendirmeye başlamasıyla, Osmanlı Devleti’nin en büyük gelir kaynağı olan tarım ve sanayi sektörleri ciddi şekilde zayıflamaya başladı.
İçimden Biri: “Ama, Kardeşim, Zaten Batılılarla Kendi İşini Yapmak Zor”
İç sesim: “Neyse, ben sana anlatayım… Hani bir arkadaşın var ya, her şeyin mükemmel göründüğünü ama hep yabancı birinin tavsiyesiyle hareket etmeye başladığını düşün. Kapitülasyonlar da aynen böyle. Başta ‘hadi, olur, yapalım’ dediğinizde güzel gözüküyor ama zamanla işler tersine dönüyor.”
Sonuçta Osmanlı, batılılardan aldığı bu ‘güzel’ tavsiyelerle zayıflıyor. Hadi, bunu biraz daha dramatize edelim: Osmanlı’nın “Ya arkadaş, biz gerçekten bir çözüme kavuşturduk mu bu durumu, yoksa başımıza bela mı aldık?” diye sorması kadar doğal bir şey yoktu.
Bir Kısa Diyalog: Osmanlı ile Batı Arasındaki Telefon Görüşmesi
Osmanlı: “Merhaba Batı, hoş geldiniz! Size güzel bir teklifim var. Bizim topraklarımıza gelin, ticaret yapın, ama fazla kar etmeyin, tamam mı?”
Batı: “Tabii ki, dostum! Ama bak, birazcık daha fazla avantaj istiyoruz, hem de sürekli olsun, olur mu?”
Osmanlı: “Peki, peki, tamam, ne kadar isterseniz… Gerçi çok da iyi olmayacak bu, ama hadi…”
Batı: “Harika! Biz zaten işimizi biliyoruz. Hoşça kal!”
(Ardından Batılılar, Osmanlı’yı birkaç yüzyıl boyunca ekonomik olarak cebe indiriyorlar.)
Sonuç
Sonuçta, kapitülasyonların sürekli hale gelmesi, Osmanlı’yı bir bakıma ekonomik olarak köşeye sıkıştırdı. Osmanlı, aslında bir bakıma “iyi niyet”le başlamıştı ama zamanla bu durum, kendi iç ekonomisini zayıflatan ve dışa bağımlı hale getiren bir fırtınaya dönüştü.
Sonunda, Batılılar her türlü imtiyazı almış, Osmanlı’nın ekonomik gücü ve prestiji sarsılmıştı. Ama yine de “hadi bir deneyelim, belki işler değişir” mantığı ile çok şeyler denendi. Ve sonuçta, tarihteki en büyük hatalardan biri, Osmanlı’nın kendi iç ekonomisini ihmal etmesiydi.
Ben, 25 yaşında bir İzmirli olarak, bazen kendi iş hayatımı da böyle düşünerek değerlendiriyorum: “Yahu, acaba ben de dışa bağımlı mıyım? Belki kendi potansiyelimi tam kullanamıyorum.” Bu soru, bence hepimizin içinde zaman zaman dönmeli. Her zaman başkalarına “hadi biz de bir iş yapalım” diyerek, kendi yolumuzu kaybetmemeliyiz.
Sonuçta, Osmanlı’nın yaptıklarını günümüz dünyasında “ya ben de bu hatayı yapmayayım” diyerek incelemek gerek!