Toplumun İzinde Bir Alfabe: Göktürk Alfabesi Runik mi?
Toplumları anlamak, yalnızca yasalarını, savaşlarını ya da liderlerini incelemekle mümkün değildir. Asıl anlam, kelimelerin biçiminde, yazıların yönünde ve sembollerin sessiz dilinde gizlidir. Bir araştırmacı olarak toplumsal yapının birey üzerindeki etkisini incelerken, dillerin ve alfabelerin nasıl bir kültürel kodlama biçimi oluşturduğunu gözlemlemek büyüleyicidir. Her alfabe, toplumun düşünme biçimini ve sosyal örgütlenmesini yansıtır. Bu bağlamda Göktürk alfabesi yalnızca tarihsel bir yazı sistemi değil, aynı zamanda bir toplumsal bilinç haritasıdır.
Peki, Göktürk alfabesi runik mi? sorusu yalnızca dilbilimsel bir merak değil, aynı zamanda toplumsal kimlik ve kültürel aktarım üzerine bir sorgulamadır.
Göktürk Alfabesinin Kökeni ve “Runik” Tanımı
Göktürk alfabesi, Orhun Yazıtları’nda kullanılmış olan ve 38 harften oluşan bir yazı sistemidir. Biçim olarak runik alfabelere benzer, çünkü köşeli, düz çizgilerden oluşur. Ancak bu benzerlik yalnızca estetik düzeydedir. “Runik” kelimesi, genellikle Kuzey Avrupa’daki Germen halklarının kullandığı Runik alfabe (örneğin Futhark) için kullanılır.
Göktürk alfabesi ise Türk runik yazısı olarak adlandırılsa da, aslında kendi köklerinden doğmuş özgün bir sistemdir. Bu nedenle, Göktürk alfabesinin “runik” olduğu söylenirken, bu terim biçimsel benzerlik anlamında kullanılır; tarihsel köken veya kültürel etkileşim açısından değil.
Ancak burada ilginç olan nokta şudur: Neden farklı coğrafyalarda benzer biçimler ortaya çıkar? İşte tam da burada, toplumsal işlev ve bilişsel yapı devreye girer.
Toplumsal Yapı ve Yazının Şekillenmesi
Bir toplumun kullandığı yazı biçimi, onun yaşam tarzıyla yakından ilişkilidir. Göktürkler, göçebe ve savaşçı bir toplumdu. Bu durum, yazılarının da pratik, kazınabilir ve dayanıklı olmasını gerektirdi. Taş üzerine kazınan bu harflerin düz çizgilerden oluşması, hem teknik bir zorunluluk hem de toplumsal düzenin simgesel bir yansımasıydı.
Tıpkı erkeklerin toplumsal olarak yapısal işlevleri üstlenmesi gibi — yani savunma, üretim, koruma gibi somut görevleri — Göktürk alfabesinin biçimsel yapısı da bu “yapısallığı” temsil eder. Harflerin sert, köşeli ve düzenli oluşu, toplumun erkeksi yönünü ve işlevsel doğasını yansıtır.
Kadınların toplumsal rolü ise ilişkisel bağları güçlendirmek, kültürel aktarımı sağlamak ve toplumsal hafızayı taşımak üzerine kuruluydu. Bu nedenle, yazının “kullanım” alanında kadınların dolaylı ama derin bir etkisi vardı. Kadınlar, sözlü anlatı geleneğiyle dilin hafızasını korurken; erkekler bu dili taşa kazıyarak kalıcılığını sağladılar.
Bir bakıma Göktürk alfabesi, toplumun iki yüzünü birleştirir: Erkeklerin biçimsel düzeniyle kadınların ilişkisel hafızasını.
Kültürel Pratikler ve Yazının Sosyolojik İşlevi
Göktürk alfabesi yalnızca bilgi aktarmanın bir aracı değil, aynı zamanda kültürel kimliğin bir taşıyıcısıdır. Yazı, bir toplumun kendine dair farkındalığını somutlaştırır. Göktürkler için bu alfabe, kim olduklarını, nereden geldiklerini ve neyi savunduklarını taşlara kazımanın bir yoluydu.
Runik benzeri biçimlerin seçilmesi, yalnızca estetik bir rastlantı değil, doğayla ve malzemeyle uyumlu bir iletişim biçimiydi. Çünkü toplumsal pratikler, doğrudan çevresel koşullarla şekillenir. Taş, bozkır, rüzgâr ve at — hepsi yazının biçiminde, yönünde ve anlamında rol oynamıştır.
Bu noktada, toplumsal normlar yazının içeriği kadar biçimini de belirler. Örneğin, erkeklerin kahramanlıkları, soy bağları ve savaşları anlatan yazıtlar; kadınların ise yas, doğum ve aileyle ilgili sözlü gelenekleri yaşatması, iki farklı kültürel aktarım biçimini oluşturur. Yazı bu iki yapının kesiştiği noktada doğar — erkeklerin kurduğu yapıların içine, kadınların aktardığı anlamlar sinmiştir.
Yazının Sosyolojik Dili: Kimlik, Güç ve Dayanışma
Göktürk alfabesinin “runik” olarak algılanması, aslında onun evrensel bir toplumsal refleksi temsil etmesinden kaynaklanır: İnsan, her zaman kalıcılık ister. Bu kalıcılığın en eski yolu ise yazıdır.
Göktürk yazısı, gücün ve kimliğin sembolüdür. Her harf, bir düzenin taşıyıcısıdır. Her kelime, bir toplumsal anlaşmanın ürünü. Erkeklerin yapısal yönüyle kadınların ilişkiselliği birleştiğinde ortaya çıkan şey, bu alfabenin kendisidir: köşeli ama anlamlı, sert ama kalıcı.
Sonuç: Yazının Toplumsal Yönü Üzerine Düşünmek
Göktürk alfabesi runik mi?
Evet, biçimsel olarak runik çizgilere benzese de, toplumsal olarak çok daha derin bir anlam taşır. O, bir toplumun kendini yazıya dönüştürme biçimidir. Her harfi, o dönemin insan ilişkilerinin, rollerinin ve değerlerinin yansımasıdır.
Bugün bu yazıya bakarken, aslında sadece eski bir alfabe görmüyoruz; bir toplumun kültürel DNA’sını okuyoruz.
Peki sen, kendi toplumunun yazısında hangi izleri görüyorsun?
Yorumlarda paylaş — çünkü her bireyin bakışı, toplumun yazılmamış satırlarını tamamlar.